Sayfalar

...doğru bilgi için yorum ve katkınız önemlidir


NOT: Siz değerli izleyicilerimizle paylaştığımız her bilginin kesin doğruluğunu iddia edemeyiz. Uzmanlık isteyen bilgiler vardır çünkü. Ortalarda "doğru-yanlış" dolaşan bilgiler eğer tartışılırsa, ortaya daha olumlu ve yararlı bir sonuç çıkar. Tartışarak, irdeleyerek "Doğru Bilgi"ye ulaşmış oluruz. Böylece, "yanlış"lar "doğru"nun yerini almamış olur. Doğru bilginin insana ulaşması için çaba sarf etmek fena bir şey değildir. Bu anlayışımızdan ötürüdür ki, izleyicilerimizden ulaşan "yorumlar çok değerli ve anlamlı buluyor, siz değerli izleyicilerimizle paylaşmak istiyoruz.


25 Haziran 2015 Perşembe

Nişasta Bazlı Şeker_+MISIR ŞURUBUNDAKİ BÜYÜK TEHLİKE

(1)_ Hükümet nişasta bazlı şeker kotasını yüzde 30 artırdı

Bakanlar Kurulu, 2014-2015 pazarlama yılında nişasta bazlı şeker (NBŞ) kotasını yüzde 30 artırdı.

               Alıntı: Haber Kaynağı-http://www.milliyet.com.tr/hukumet-nisasta-bazli-seker/ekonomi/detay/2068645


Resmi gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan Bakanlar Kurulu kararında, "2014-2015 pazarlama yılında nişasta kökenli şekerler için Şeker Kurulu tarafından 250,000 ton olarak belirlenen kotanın yüzde 30 oranında artırılması kararlaştırılmıştır" denildi.
Şeker pancarı yerine mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerler, şekerli içeceklerden, çikolataya, hamur tatlılarından pek çok şekerli üründe kullanılıyor. (...) 
.......devamı için TIKLAYINIZ: http://www.milliyet.com.tr/hukumet-nisasta-bazli-seker/ekonomi/detay/2068645/default.ht

 ***

(2)_MISIR ŞURUBUNDAKİ BÜYÜK TEHLİKE                                                                                                    Alıntı: Haber Kaynağı- http://pankobirlik.com.tr/tr/haberDetay/19106

Onkoloji Uzmanı Dr. Dizdar, “Tatlı tüketilecekse bu doğal şekerle yapılmış olmalı. Sadece kanser hastaları değil, sağlıklı bireylerde fabrikasyon tatlılardan uzak durmalı, evde hazırlanmış tatlılar tercih edilmeli” dedi.

              Bu yıl kotası %30 artırılan nişasta bazlı şeker, başta obezite, diyabet, pankreas kanseri gibi birçok hastalığa sebep oluyor.
Habertürk.com'da yer alan habere göre; İstanbul Üniversitesi Onkoloji Uzmanı Dr. Yavuz Dizdar, nişasta bazlı şeker (mısır şurubu, glikoz- früktoz şurubu) ve doğal şekerle ilgili konuştu. Dizdar, “Mısır şurubu sentetik bir şeker türüdür ve mısır nişastasından kimyasal yöntemlerle elde edilmektedir. Hazır ürünlerde
tercih edilme nedeni ucuz olması ve gerçek şekere göre daha fazla tatlı tadı vermesidir. Meşrubat, kola gibi içeceklerin üretiminde yaygın olarak kullanılmaktadır. Hazır kek, bisküvi gibi ürünlere bakıldığında früktoz içine konduğu şeyin bozulmasını engeller. Marketten alınan bir kek açıldığı zaman kesinlikle bozulmaz, en fazla kurur. Bunun nedeni içerisindeki küflenmeye kaynak temin edebilecek unsurların früktoz tarafından bloke edilmesidir. Mısır şurubundaki früktoz insan vücudunda kolay kullanılabilir bir şeker değil, insan glikoz denen şekeri kullanabiliyor. Bu durumda aldığınız früktoz hızla yağa dönüştürülüyor ve organlarda birikmeye başlıyor. Bu durum tehlikeli, çünkü başta diyabet olmak üzere kanser gibi pek çok hastalığa zemin hazırlıyor” ifadelerini kullandı.

“Tüketilecek şeker mutlaka gerçek şeker olmalı”
“Doğaya bakıldığında pancar şekeri canlıların çoğu için özellikle tercih edilen bir ürün. Tüketilecek şeker mutlaka gerçek şeker olmalı. Zaten insan bağırsağı toz şekeri işleyebilecek bakterilere sahip, mısır şurubu ya da tatlandırıcılar ise doğrudan vücuda alınıyor, işte zarar bu nedenle ortaya çıkıyor. Ciddi karaciğer yağlanması, diyabet sorunu var. Çocuk yaşta karaciğer nakli gerektiren nüfus giderek artmakta. Bunun başlıca nedeni ‘mısır şurubu ve yapay tatlandırıcı kullanımıdır’ diyebilir. Bakkala uğradığımda da sık karşılaşıyorum, ebeveynler çocuk mutlu olsun diye, hatta çocuk talep etmese bile şekerli mamul alma eğilimindeler.”

“Metanol karaciğer için zehirdir”
Diyet ürünlerin çoğunda tatlandırıcı olarak aspartamın kullanıldığını belirten Dizdar, “Aspartam sentetik bir tatlandırıcı fakat sofra şekerine göre yüzlerce kat daha tatlıdır. Tat duygusunu o kadar çok uyarma özelliğine sahiptir ki, bir avuç aspartamla bir ton suyu tatlandırabilirsiniz. Bu nedenle sadece diyet ürünlerde değil, diğer tatlılarda da maliyeti düşürmek için kullanılabilir. Vücuda alındığında sinir sistemi için uyarıcı etkileri olan aspartik asit, fenil alanin, sinir sistemi ve toksik olan metanole dönüşür. Metanol karaciğer için de doğrudan zehirlidir. Aşırı miktarda tüketilmesi çok sakıncalıdır” dedi.

“Kadınlarda risk daha yüksek”
Tatlandırıcı amacıyla yaygın kullanılan aspartamın kansere neden olduğunu vurgulayan Dizdar, “Kadınlarda risk daha yüksek. Kadınların üreme yetisini azalttığına ilişkin de bilgiler bulunmakta. Genç kadın, kilosuna dikkat etmek için tatlandırıcı ya da diyet ürünler kullanıyor. Ancak diğer taraftan sağlığını ve çocuk doğurma yeteneğini kaybediyor. Bugün için kesin söyleyebildiğimiz şey, metabolizmanın işleyişini bozan ürünlerin eninde sonunda kanserle de ilişkili olduklarıdır. Bunun olası bir nedeni doku proteinlerine verdikleri hasardır. Kanser sadece DNA hasarı ile değil, dokunun kontrol yeteneğini kaybetmesi ile de tetiklenebilir” dedi.

“Yapay tatlandırılmış ürünler masum değil”
Doç. Dr. Dizdar, “Şeker, sadece enerji kaynağı zannediliyor, oysa şeker vücutta bir yapı taşı olarak da işlev görüyor. Hatta bu işlevi metabolik işlevlinden daha önemli görür. Yapay tatlandırıcılar sadece şeker tadını taklit etmekle ya da pekiştirmekle kalmıyor, bunların kendi başlarına metabolik etkileri de var. Dolayısıyla diyet içecekler bel bölgesindeki yağlanmayı da artırmakta.  Yapay tatlandırılmış yiyecek ve içecekler sanıldığı gibi masum değil, bilakis ciddi suçlular. ‘Şeker tüketmiyorum, ama bir türlü kilo veremiyorum’ diyenler hayatlarından önce diyet ürünleri çıkartmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.
...................Alıntı: Haber Kaynağı- http://pankobirlik.com.tr/tr/haberDetay/19106

***

(3)_

Alıntı: Haber Kaynağı-http://haber.sol.org.tr/blog/tarimsal-meseleler/burhan-ozalp/gdo-misir-seker-pancari-ve-misir-surubu-107660

GDO, mısır, şeker pancarı ve mısır şurubu

Burhan Özalp
13/02/2015 Cuma
Şirket tarımcılığının gelişmesiyle birlikte, 1960’larda Yeşil Devrim sürecinin yaygınlaşması için şöyle bir iddia ortaya atılmıştı:  Yüksek verimli tohumlar, kimyasal ilaç ve gübreler ile birlikte kullanıldığında birim alandan çok daha fazla gelir elde edilecek, böylelikle yüksek gelirler ve dolayısıyla yüksek kârlara ulaşılacak ve bu sayede de dünya açlığı önlenecek! Ancak yeşil devrimdeki bekleneni karşılamayan verim-kâr ikilisi ve bitmeyen açlık olgusu gibi nedenler sermaye sınıfını bu kez de GDO üretimine yönlendirdi. Aynı terane yeniden devreye sokulmuştu: “ yüksek verim-kâr elde edeceksiniz, kimyasal ilaç kullanımı azalacak ve açlık sorunu çözülecek”. Bugün GDO’lu tohumlar dahil olmak üzere tohum ve tarım kimyasalları sektörünün Monsanto, Dupont, Sygenta gibi tekellerin başı çektiği şirketlerin elinde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Ayrıca, günümüzde dünya tohum pazarının % 75’sı ve bitki koruma ilaç pazarının % 94’ü bu alanlarda söz sahibi 10 firma tarafından kontrol ediliyor. Kapitalizmin tekelci aşaması olarak kabul ettiğimiz emperyalizmin alası bu sektörde görülmektedir.
Şekil 1: Dünyada Tohum ve Tarım İlaçları Piyasasını Kimler Kontrol Ediyor?

GDO’NIN ARKASINDAKİ TEKELLER GÖRÜLMELİ!
GDO’lu tohumların yüksek verim sağladığı iddiasının bir gerçekliği bulunmuyor. Tıpkı Monsanto’nun Roundup Ready pamuğunun iddia edildiği üzere yüksek verim vermemesi gibi. Verim aldatmacası, tarım şirketlerinin “yüksek verimle çok para kazanacaksınız” diyerek çiftçileri baştan çıkartmak için kullandığı bir araç. Yani şirketler kendi çıkarlarını çiftçilerin çıkarıymış gibi sunuyor. Ayrıca GDO’lu tohumların kimyasal ilaçların kullanımını azaltması gibi bir durum da söz konusu değildir. Çünkü GDO’lu tohumlar kimyasal ilaçlara dayanıklı olacak şekilde üretiliyor. Bu durumda, bitkiyi hastalık ve zararlılardan korumak için “nasıl olsa bitki dayanıklı” diye tarım kimyasalları daha fazla kullanılıyor ve GDO’lu tohumlar ile bu tohumların dayanıklı olduğu kimyasal ilaçlar aynı tarım şirketleri tarafından üretilip pazarlanıyor.
MISIR DA MISIRMIŞ HA!
Mısır ülkemizde en çok % 74 oranla hayvan yemi olarak kullanılmakla birlikte, başka pek çok kullanım alanı daha var. Dünyanın pek çok yerinde mısır öğütülerek unundan lapa ve ekmek yapılır; mısır gevreği gibi yaygın olarak tüketilen bazı kahvaltılık gıdalar hazırlanır. Mısır tanelerinden ayrıca yemeklik yağ (mısırözü yağı) ve nişasta çıkarılır. Mısır şurubu denen tatlı sıvı ise tatlandırıcı olarak kullanılır, özellikle de çikolatalara katılır. Böylesi çok kullanım alanına sahip ve giderek daha da endüstrileşen tarım ve gıda sektörü için önemli bir ürün olduğundan, mısır ve özellikle GDO’lu mısır dikkat edilmesi gereken bir konudur.
Dünyada üretilen mısırın %37’sini ABD, % 23’ünü Çin, % 8’ini Brezilya, % 7’sini AB(28), % 2’sini Arjantin, %2’sini Meksika üretiyor.

1997 yılında ise ilk kez ABD ve Kanada’da yetiştirilen GDO’lu mısırın ekim alanı o günden bugüne 35 milyon hektardan fazla genişledi. ABD’de üretilen mısırın %80’i GDO’lu mısırdır. ABD dışında, Kuzey ve Güney Amerika, Afrika ve Asya’da GDO’lu mısır yetiştiriliyor. Türkiye ise mısır dış ticaretinde genel olarak açık vermekte. Türkiye’de satılan ürünlerin içinde kullanılan mısır ya da mısırdan elde edilmiş herhangi bir şeyin GDO’lu olup olmadığı etiketlenmediği için de mısırda GDO riski, ülkemiz insanı açısından, daimi olarak varlığını sürdürmekte.
NİŞASTA BAZLI ŞEKER, ŞEKER PANCARINA KARŞI
Nişasta bazlı şeker (NBŞ) olarak kullanılan mısır şurubunun  insan sağlığı için uygun bir şeker olmadığı ve şişmanlığı, diyabeti, pankreas kanserini ciddi olarak tetiklediği ile ilgili iddialar son zamanlarda daha da yaygınlaşıyor. Fakat NBŞ olarak kullanılan mısır şurubu, şeker pancarından elde edilen şekere göre maliyeti çok daha düşürdüğü için gıda sektöründe kullanımı giderek artıyor. Çikolata, gofret, meyve suyu, meyveli soda, bisküvi, kraker, şerbetli-sütlü tatlılar, unlu mamüller ve daha birçok paketlenmiş gıda içerisinde pancar şekeri yerine mısır şurubunu görmek mümkün. Örneğin, “TORKU” markasıyla piyasaya giriş yapan PANKOBİRLİK ürünlerinde NBŞ yerinde pancar şekerini kullandığını özellikle reklamlarda belirtiyor. Çünkü halk sağlığı uzmanları alkol ile glikoz şurubunun karaciğere verdiği zararının aynı olduğunu belirtiyor. Ama ironik bir şekilde AKP dine dayandırarak alkolü yasaklarken, NBŞ’nin kotasını arttırıyor. Kokteylerde de alkol yerine paket paket meyve suyu içiliyor ama mısır şuruplu meyve suyu…
Türkiye’de 25 kamu, 8 özel olmak üzere 33 adet şeker pancarı (ŞP);  Cargill’in içinde bulunduğu 5 adet de NBŞ fabrikası bulunuyor. Bilindiği gibi mahkeme kararına rağmen Cargill’in Bursa’daki fabrikası üretime devam etti ve Cargill’in mahkeme sorununu AKP bir şekilde çözdü ve Cargill’in faaliyetine devam etmesini sağladı. Bu arada kamuya ait şeker pancarı fabrikalarının da tamamının özelleştirilmeye çalışıldığını hatırlatmak gerek.

Türkiye’de NBŞ üretiminde sadece mısır kullanılıyor. Türkiye’de NBŞ üretimi 2002-2013 yılları arasında 394 tondan 547 tona çıkarak % 139 oranında arttı. Türkiye’de, insan sağlığı açısından tartışmalı olan NBŞ üretimi artarken; 1998 yılında uygulamaya sokulan şeker pancarı kotası ve 2001 yılında çıkarılan şeker kanunu ile 1998 yılına göre şeker pancarı çiftçisi 450 binden 140 bine gerileyerek % 72 oranında azaldı.

Bu uygulamalara bağlı olarak da şeker pancarı alanı % 44, üretimi ise % 32 oranında azaldı.

NBŞ kotasını arttıran son AKP kanunuyla, halk sağlığına ve şeker pancarı çiftçisine rağmen dünya pazarını kontrol eden GDO’lu mısır tohumu üreticisi ve NBŞ şirketlerine hizmet edilmeye çalışıldığı çok açık bir şekilde söylenebilir.
SONUÇ OLARAK
Görüldüğü gibi pancar şekeri yerine glikoz şurubunun gıda sanayisinde kullanılması ve bunun kullanımının arttırılması için önündeki engellerin kaldırılması yönünde ciddi bir eğilim ve istek var. Çünkü kapitalizm tarımı ve gıdayı insanları yeterli ve sağlıklı beslenmenin dışına çıkartarak ve ticarete konu ederek salt verim-maliyet-kâr mantığına indirgiyor. Ancak hem çiftçilerin yoksullaşması ve tarımdan kopması hem de doğa, çevre, insan sağlığı ile ilgili ortaya çıkan sorunlar bu mantıkla giderilemiyor. Doğa ile barışık, insanları yeterli ve sağlıklı besleyebilecek ayrıca çiftçileri yoksullaştırmayan bir tarım-gıda üretim biçimi mümkündür; fakat bugünkü salt kârı amaçlayan kapitalist üretim ilişkileri içinde bu ihtimal yok denecek kadar azdır. Arzu edilen tarım-gıda üretim biçimi kapitalizmin aşılmasıyla mümkün olacaktır.
.........Alıntı: Haber Kaynağı-http://haber.sol.org.tr/blog/tarimsal-meseleler/burhan-ozalp/gdo-misir-seker-pancari-ve-misir-surubu-107660


Hiç yorum yok: